09 Aralık 2012

BİR “FİLMİN GİŞESİ”Nİ OKUMAK ...

Son yıllarda, medyamızda gösterime giren yerli ve yabancı filmlerin toplam seyirci sayısı ve toplam gişe geliri/hasılatını (box-office) vermek oldukça moda oldu. Bunlar genellikle film işletmecileri ve yapımcıların basın bültenleri ile medyaya dağıttığı bilgiler. Bu haberler şüphesiz filmlerine seyirci çekmek isteyen yapımcılar ve film işletmecileri için filmin reklamına yönelik bazı katkılar sağlıyor. Fakat okuru/ileyiciyi, seyirci veya toplam hasılatı üzerinden bilgilendirmek, “Ne’ye göre başarı?” sorusunu gündeme getiriyor ve film hakkında eksik veya yanlış bilgilendirmelere de neden oluyor. Ve maalesef akademik araştırmalar ve sinema yazarları bu boşluğu doldurmuyor. Bunun için bir filmin gişe gelirini okumak oldukça önemli. Önce sinema sektöründeki ayrıntılı istatistikleri yıllardır en doğru şekilde tutan Antrakt Sinema Gazetesi’nin son beş yılın verilerine bir göz atalım; 

Yıl      Bina    Salon/Perde   Koltuk Sayısı
2008   473        1.678           226.970
2009   483        1.780           242.473
2010   491        1.874           254.027
2011   520        1.968           256.572
2012   567        2.093           268.072

Yazımı fazla rakamlara boğmak istemiyorum ama tablodaki verilere göre, ülkemizde son beş yılda , 10, 9, 29, 47 binada, 102, 94, 94, 125 salon/perde, 15.503, 11.554, 2.545, 11.500 koltuk sayısının biribirine eklenerek arttığını görebiliyoruz. Yine bu tablodan, son iki yılda bina, salon/perde ve koltuk sayısının bir ivme artışı içinde olduğunu söylemek mümkün. 

Bilindiği gibi, 1980’li yıllarda korsan video yüzünden ülkemizdeki 3000-3500 kadar sinema salonu sayısı %90 (Batı ülkelerinde %60-75) oranında kapanmış ve 350’ye kadar düşmüştü. O zamanlar genellikle her binada bir salon vardı. 1980’li yıllarda Kanadalı bir işletmeci tarafından modellenip tüm dünyada yaygınlaşan multi-plex salon işletmeciliği en az üç salon gereksinir. Ülkemizdeki sinema salonları da bu modele göre 90’lı yıllardan sonra bölündü veya AVM türü alışveriş merkezlerinde multi-plex salonlar açıldı. 

Anadolu’da hala çok az binada tek salon olsa da, yukarıdaki 2012 verileri ile kaba bir hesap yaparak, ülkemizde bina başına 3,7 (3,5 diyelim!) salon/perde, her salon başına da ortalama 128 (130 diyelim!) koltuk düşüyor. (Birkaç yıl önce salon-koltuk ortalamasını 142,5 olarak hesaplamıştım! Demek ki giderek Batı metropollerindeki ölçüleri yakalamışız!)

Bu arada, ülkemizde büyük-küçük 9 salon zincir işletmesi olduğunu ve bunların 140 binada 1100 perde ve 131 bin kadar koltuğa sahip olduğunu da yazmakta yarar var. Yani salonların yarısından çoğu, koltuk sayısının yarısına yakını da bu işletmelerin kontrolünde. (Bu 
zincirlerden (mars-cinemaximum sinemaları) 65 ayrı binada 500'ün üzerinde perde ve 80 bine yakın koltuğa hakim, vs.) Bu ne anlama gelir? Yani işletmelerden birisi isterse bir filmi Türkiye’deki salonların ¼’üne koyabilir. Kaldı ki, işletmeler bazı popüler filmler için bir araya gelerek bu oranı 1/3’ü kadar büyütebiliyorlar. (Bu tekelleşmenin olumlu veya olumsuz yanları ayrı bir yazı konusudur.) 

Öte yandan sektörde, bir filmin maddi geri dönüşümü (kazancı) da kabaca %40 yapımcı, % 40 salon işletmecisi, %20 de dağıtımcı payı ve vergiler olarak hesaplanır. Yapımcı ve salon işletmecisinin bu oranları, kendi aralarında, duruma veya filme göre %5-10 oranında da değişebilmektedir. Yani, filmini bir milyona maletmiş bir yapımcı, hasılatın %40’ını alacağı için filmin kar’a geçmesi için en az 2.2 milyon TL. hasılat yapması gerekir ki, o yapımcı 1 lira da olsa kar’a geçsin. Bu oranlar bir bilet fiyatı üzerinden de hesaplanır ama bu oranlar yine aynıdır. 2012 itibariyle ortalama bilet fiyatı 9.50 – 10.00 TL. arasındadır Bilet fiyatları 14.50 TL. ile en yüksek ve 3.40 TL. ile en düşük fiyatlar arasındadır. Bilet fiyatları seyircinin gelir seviyesine göre Metropol ve Batı kentlerimizde en yüksek fiyattan başlarak taşra kentlerimizde ve Doğu’ya doğru giderek düşer.

Yapımcının ödediği ortalama bir gösterim kopyasının 1000 USD olduğunu söylemekte yarar var. (Bu fiyat da kopya sayısına göre 1300 USD’dan başlar ve 500 USD’ye kadar düşebilir.) Multi-plex sinemalar matine zamanlarını kaydırarak daha az kopya ile daha çok salonda gösteri yapabilmekte ve bu tür bir programlama da kopya maliyetini 1/3 hatta 1/2 oranında düşürebilmektedir. 

Yukarıda, ülkemizdeki bir salonda ortalama 130 koltuk olduğunu bulmuştuk. Salon işletmecileri her matine 25-30 seyirciyi (yani salonun 1/5’i) ölçü olarak kabul ederler. Salon işletmecisi bu veriyi dikkate alarak film için, “zarar ettim”, “durumu kurtardı” der veya daha artan seyirci için “fena değil”, “iyi”, “çok iyi” diye ekonomik(!) puan verir. 

Bu arada, vizyondaki her filmin ortalama günde 5 haftada 35 matine yaptığını da unutmadan, artık yukarıdaki verileri dikkate alarak son haftalarda vizyona giren birkaç filme göz atabiliriz. 

Mesela “Uzun Hikaye”. Antrakt’ın verilere göre; film ilk hafta 227 kopya ile 334 salonda, toplam 170.903 seyirci sayısı ile toplam 1.567.785,00 TL. hasılat yapmış. Yani film, salon başına haftada 395 kişiye oynamış. Haftalık salon ortalamasını 35 matineye bölersek, filmin matine başına 11,2 seyirci gibi oldukça düşük bir seyirci profiline oynadığını hesaplayabiliriz. Yani film, böyle devam ederse yapımcı için 1-2 hafta sonra kar’a da geçecektir ama salon işletmecisinin bu gidişten hiç de memnun olmadığını sonucu ortadadır!.. 

“Çanakkale 1915” ise ilk haftasonu (Cuma, C.tesi, Pazar) 295 kopya ile 511 perde/salonda toplam 107.808 seyirci ile toplam 1.062.775,30 TL. hasılat yapmış. Yani film üç günde, günde salon başına 211 seyirciye oynamış. Bu rakamı üç günlük 15 matineye bölersek, matine başına 14 bilet/seyircilik gibi düşük bir profil çıkıyor. 

“Çanakkale Çocukları” ilk hafta 261 kopya ile 425 salonda, 89.175 seyirciye oynamış ve 797.394.00. TL hasılat yapmış. Bu durumda film salon başına haftada 210 kişiye, matine başına 6 kişiye oynamış. Keza “Toprağın Çocukları” da ilk haftada 62 kopya ile 62 perde/salonda, 8.398 seyirciye oynamış ve 93.589.00. TL hasılat yapmış. Bu durumda film salon başına haftada 135 kişiye, matine başına 5 kişiye oynamış. Yani her iki filmin de yapımcı, dağıtımcı ve salon işletmecisi için oldukça kötü sonuçlar verdiği açık.

Antrakt’ın verilerine göre, 42. hafta içinde (12-18 Ekim 2012) iki yabancı film, “Looper” 626/19, “To Rome With Love” 507/14.5 matine/seyirci ortalaması ile yerli filmlerin üzerinde yer alıyorlar. 

Demek ki, bir filmin toplam seyircisi ve hasılatını vermek, yapımcı veya taş atıp kolu yorulmayan dağıtımcı için ayrı bir şey, sinema salonu işletmecisi için ayrı bir şey. Çok salonda oynayan ama her salonda her matine için kritik seyirci sayısını aşamayan bir film için salon işletmecilerinin, “toplamda o kadar seyirci yaptı ama ben mahvoldum” demesi ekonomik olarak haklı bir şikayet. Bu yüzdendir ki, dağıtımcılar da kendilerine bağlı veya bağımsız salon işletmecilerinin üst üste bunu demesinden çekinirler. 

Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de gösterime girecek bir filmin “optimum kopya sayısı”nı okumak bir sorun. Şüphesiz bir yapımcı film yapmak için para harcamıştır ve filmini daha çok seyircinin izlemesini ve bunun için de daha çok kopya basmak ister. Fakat baştan hesabı yapılmış ama sonradan devreye giren birçok değişken faktör, filmin kaç kopya olması gerektiğini belirler. Bazen yapımcı bir yandan düşlediği kopya sayısını dağıtımcının asla kabul etmeyeceğini düşünürken, film ulusal veya uluslararası festivallerde birkaç ödül alınca, dağıtımcı gelip, yapımcının düşlediği rakamın iki misli kopya bastırmayı bile önerir. Ama sonuçta (ülkemizde çoğunlukla!) her ikisi de zarar edebilir. Bunun için optimum kopya sayısını hesaplamak önemlidir. Örneğin 100 kopya ile 200,000 seyirci yapmak yerine, belki 70 kopya ile 180 bin kişi yapmak daha karlıdır! Çünkü 20.000 seyirci 30 kopyanın bedelini kurtarmayacaktır. 

Toplam seyirci veya hasılat vermek, yapımcı ve işletmecilerim medya yoluyla okuyucu/seyirciye öğrettiği çok bilinen bir anlayış. Bir diğer eksik (ve duygusal) bilgilendirme anlayışı da bazı yapımcıların filmi için yeteri kadar veya hiç salon bulamadığı üstüne yapılan haberler. Onlar ortada bir kasıt varmış gibi konuşurlar ama aslında bir piyasa kuralı işlemektedir. Çünkü okur/izleyici, filmi bitirinceye kadar dağıtımcı ile hiç konuşmamış o yapımcıya dağıtımcının verdiği ama medyada hiç yer almayan cevabını bilmemektedir. Oysa aldığı cevap çok açıktır. “Bana öyküyü önceden getirseydi bu öyküyü çekme, iş yapmaz, derdim. Bu filmi alıp gösterime sokamam, çünkü “iş” yapmayacağı belli… Alıp koyarsam salon işletmecilerin bana isyan edeceği açık!..” Bu durumlarda, dağıtımcılar az da olsa yanılırlar ama çoğunlukla haklıdırlar. 

Hüseyin Kuzu

Bu yazı, yazarı ve alındığı yayın yeri belirtilerek, dileyen herkes tarafında izinsiz olarak yayınlanabilir veya bir kısmı alıntılanabilir

Not: Ayrıntılı box-office listeleri için bkz: www.antraktsinema.com ve www.sadibey.com

1 yorum:

  1. Bu güzel yazı için teşekkür ederim.
    Çağdaş Boztemir

    YanıtlaSil